Geçmiş zamanlarda aşklar bir başka yaşanırdı....
Sevgili Kayahan’ın deyişi ile siyah beyazdı aşklar, film gibi, masal gibiydi yani.
Sevgili Kayahan’ın deyişi ile siyah beyazdı aşklar, film gibi, masal gibiydi yani.
.
Sevgililer arasında yaşananlar ya ak ya da kara idi.
Gri ve tonları olmaz, hiçbir zaman ortası bulunmazdı.
Her mahallenin bir Fahriye Abla’sı olur, erkekler ilgi, kızlar hayranlık duyardı.
.
Oğlanlar yakışıklı, kızlar güzel olurdu.
Aşklar, Leyla ile Mecnun, Şirin ile Ferhat, Aslı ile Kerem’inkilere benzetilirdi.
.
Onlar gibi çöllere düşülmez, dağları delinmezdi ama ağa, bey, kız babası ve araya girmeye çalışan zalim gibi engellerle karşılaşılırdı.
.
Sevgililer için en güzel buluşma mekanı pınar başları idi. Salkım söğütlerin altında oturulur, aşklar, uzun sürsün diye çınar ağaçlarına kazınırdı.
.
Kızlar bir araya gelince erkekleri çekiştirir, “seviyor mu, sevmiyor mu” diye papatya falları bakılırdı.
.
Sevgiliye hediye olarak araba, ev değil, güzelliğini muhafaza etmesi için ayna, tarak ve allık alınırdı.
.
Parlement mavisi gaybana gecelerde, aşıklar “Yıldızların altında senin ile buluşmak ahh ne hoştu” şarkısını mırıldanırken gök kubbe; yorgan, ay; gaz lambası, yıldızlar ise mum olur, yürekleri aydınlatırdı.
Parlement mavisi gaybana gecelerde, aşıklar “Yıldızların altında senin ile buluşmak ahh ne hoştu” şarkısını mırıldanırken gök kubbe; yorgan, ay; gaz lambası, yıldızlar ise mum olur, yürekleri aydınlatırdı.
.
Müneccimler ile muvakkitlerin* bile bilmediği uzun geceleri aşk acısı çekenler iyi bilir, sevgililer “hastanın sabahı, taze ölünün mezarı, şeytanın günahı” beklediği gibi beklenirdi.
.
Yağmurun yürekleri beslediği düşünülür, çiseleyen yağmurda şemsiyesiz gezilir, tost değil kağıt helva yenirdi.
.
Geceleri yakamozlar izlenir, körfezdeki dalgın sulara mehtap ile sevgilinin aksi birlikte düşerdi.
.
Gündüzleri, kumsala vuran dalgalar, martılar seyredilir, camii avlularında güvercinlere yem atılırdı.
.
Aşk gözlerde başlar, çoğunlukla evlilikle, bazen de acı sonla biterdi.
Aşk gözlerde başlar, çoğunlukla evlilikle, bazen de acı sonla biterdi.
.
Günübirlik değildi, ezelde başlar ebede giderdi.
.
Aşıklar, sevdiklerini akıl ve kalp ile değil ruhları ile severlerdi.
.
Kalbin duracağını, aklın unutacağını ama ruhun asla durmayacağını ve unutmayacağını bilirlerdi.
.
Tüm benlikleri ile sevgilinin olurlardı.
Sevgiliyi beklemeyi de, hüznün buruk tadını da severlerdi.
.
Asla ama asla umutsuzluğa kapılmazlardı.
Umut, fakirin ekmeği gibi katığı idi aşklarının.
.
Kırgınlıklarda, göz pınarlarından dökülen yaşlar inci olur düşer toprağa, başka sevgilerde teselli aranmazdı.
.
Gizli kaçamak ve buluşmalarda sevgilinin kokusu sinerdi üzerlerine.
.
Aşk nefes almak gibi, hava gibi, su gibi ihtiyaçtı.
.
Eski radyolar gibi çatıya kaldırılmamıştı aşklar.
Eski radyolar gibi çatıya kaldırılmamıştı aşklar.
.
Çok geç kalınmış olmazdı. Aşk şarabından en son içen şanslı aranmazdı.
.
Kalplere mühür vurulmazdı.
Her aşkın bir hikayesi vardı. Film gibi, masal gibiydi yani.
.
Vadide zambaklar açardı, sevgili açmış zambağa benzetilirdi.
Koparmaya kıyılmaz, dalında kalsın istenirdi.
.
Sonra, aşklar ölmeye, yerini tutkular almaya başladı.
Zambaklar da mezarlık çiçeği olmaya.....
.
.
Alıntı : Cemil Melik
.
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder