Kalbim sende kaldı, kır gitsin...

25 Aralık 2008 Perşembe

Teşekkürler :)





Canım arkadaşım
Benim için yeni yıl hediyeleri hazırlamış
Eline yüreğine sağlık güzel arkadaşım.
Beni çok mutlu ettin.
Senide ablanıda çoook seviyorum.

7 Aralık 2008 Pazar

.......

KURBAN bayramınız

kutlu olsun arkadaşlar.

Hoşçakal yavrum;
Belki dönemeyebilirim :(
.

4 Aralık 2008 Perşembe

Gül yaprağı ?...

GÜL YAPRAĞI
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı,
bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.
Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi.
Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu,
o yüzdenkapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı.
Bir selamlaşmadan sonra söz'süz konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu,
sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü
ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.
Yabancı tapınağın bahçesine döndü,
aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi
ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı
.
Alıntı
.

23 Kasım 2008 Pazar

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM


Bu çiçekler sizlere Sevgili öğretmenlerim


Orta ve lise dönemlerimde birçok öğretmenim oldu ama

ben hiçbir zaman ilk okul öğretmenimi unutmadım.

Bu sebeple başta ilokul öğretmenim

Nezihe Ilgaz

olmak üzere tüm eli öpülesi öğretmenlerimizin

bu gününü kutluyor ve saygılarımı iletiyorum.

Sevgiler


Afet


Hoca camide :)


22 Kasım 2008 Cumartesi

ÖĞRETMENLERİMİZE...





DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Bütün çiçekleri getirin buraya,


Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,


Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer


Bütün köy çocuklarını getirin buraya,


Son bir ders vereceğim onlara,


Son şarkımı söyleyeceğim,


Getirin, getirin… ve sonra öleceğim.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum.


Kaderleri bana benzeyen,


Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,


Geniş ovalarda kaybolur kokuları…


Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,


Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,


Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Ben bir köy öğretmeniyim, bahçıvanım,


Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,


Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden


Ne güller fışkırır çilelerinde,


Kandır, hayattır, emektir benim güllerim


Korkmadım, korkmuyorum ölümden,


Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


En güzellerini saymadım çiçeklerin,


Çocukları, öğrencilerimi istiyorum


Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,


Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,


O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek.


Kimse bilmeyecek seni, beni kimse bilmeyecek


Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Okulun duvarı çöktü altında kaldım,


Ama ben dünya üstündeyim, toprakta.


Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,


Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım.


Yurdumun çiçeklenmesi için, daima yaşadım,


Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.


Şimdi ustum, örtün beni, yatırın buraya,


Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,


Bacımın suladığı fesleğenleri,



Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,


Avluların pembe entarili hatmisini,


Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,


Aman Isparta güllerini de unutmayın,


Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum


Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Baharda Polatlı kırlarında açan,


Güz geldi mi Kop dağına göçen,


Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,


Muş ovasından, Ağrı eteğinden,


Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden


Çiçek getirin, örtün beni,


Eğin türkülerinin içine gömün beni.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,


Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,


Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,


Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,


Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,


Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,


Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

*

Ceyhun Atuf KANSU

.

.

11 Kasım 2008 Salı

Aşk gider , acısı kalır...

Aşk...
kimileri için bahardır...
Vuruluverirsin hiç ummadığın birine...
Ama öyle çarpar ki kalbin, duracak gibi aldatır seni.
Bahardan sonra yaz gelir...
Hepimiz biliriz, sabun köpüğü gibidir yaz aşkları.
Bence öyle basit değil.
Henüz silinmedi hiçbirinin yarası benden.
Aşk gitti ama acısını bıraktı, iz kaldı
Güz aşkları mevsimine dönünce dönence,
pencereye sinmiş insanlar gelir gözümün önüne.
Ve yavaş yavaş görünürler etrafta.
Kimi yaza girerken terk ettiği aşkını,
kimi yaz aşkını düşünür.
Kimi ayrılık planlar ama hala yüreği yanar.
Kimi terk edilmişliği sindirmeye çalışır.
Çok azdır taze aşk yakalayan.
Sanki bir doğum öncesi ölüm gibidir.
Sonra kış gelir.
Kimi yüzsüzler yazın hiç aldatmamış gibi eski sevgilisine döner;
kimi sadıklar kavuşur...
Kimi yalnızdır, kimi yorgun...
O yorgunlar için kış uykusu başlar...
Belki de taze baharlara, taze aşklara enerji depolarlar...
Aşk dört mevsimdir herkesin sözlüğünde.
Ama nedense bana bu anlattıklarımı çağrıştırmaz.
Saçmaladım belki de bir paragraf boyu.
Yalan attım.
Aslında doğru olsalar bile yalanlardı
çünkü, hissetmediklerimi yazdım.
Ezbere konuştum.
Aşk , kelimesi içimde gebe olduğum bir kelimedir.
Her duyuşumda doğum sancısı çeker, doğuramam.
Ama gözlerimin önüne o gelir.
Sadece bir bakışına karın ağrıları, suyla yatışmalar.
Bir tebessüme ömür bulmak.
İtiraf.
Saatler süren telefon konuşmaları.
İlk duygular, çocuksu güzellikler.
Ve sonra.....
Nefessiz kalmacasına ağlamalar.
Izdırap çığlıkları...
Kış..Kış..Kış.....
Azap....
Ve sonunda doğan gün....
Hemen her mevsim aşık olmuşumdur birilerine....
Hatta sonbaharda bile...
Ama onca ufaklı büyüklü sevda içinde,
böylesine derinde var olan,
böyle yaktı mı iz bırakan,
bu kadar çaresiz bırakan,
bu kadar arzu illetine hasta eden,
bu kadar dizginsiz,
sorgusuz,başına buyruk, acımasız,
bu kadar bugünsüz sevda görmedim.
Ve işte hiç biri böyle koyup, böyle yıkıp gitmedi.
Ondan önce hiç biri içimden bir şey götürmemişti.
Ondan sonrası zaten götüremez çünkü,
götürülecek bir şey kalmadı..
İşte o insan, beni aşka karşı böyle kelimesiz
böyle hayretli, böyle çaresiz, isteksiz bırakıp gitti..
Şimdi ben nefretten bile aciz isem bana bir şeyler borçlu.
İçimden söküp aldığı bir şeyleri.Bana beni borçlu.
Herkesi seven o sersem yüreğimi..
Benden alıp kaçtığı o masumluğu borçlu.
Bana bir dün, birde yarın borçlu.
Benim ne günahım vardı da
aşk için üç kelime etmekten aciz kalacaktım.
Benim ne günahım vardı da
her mevsim başka meyve yemek varken
iştahsız kalacaktım.
Yoktu elbet günahım..
Onunda yoktu ya..
Öfkem susmama engel...
Ama ikimizin de suçu yoktu...
Suçlu yoktu..
Benim mevsimim sonbaharsa, yaza, kışa, bahara dönmez...
Benim gibilerin nasibi pencere önüne sinip,
mazide yaşamak,
kendinle kanlı bıçaklı düellolar yapmak...
Kendinle savaşmak , hırpalamak...
Yaptığının farkına varıp ,
bir de üstüne;
onun için cezalandırmaktır.
.
.
Alıntı
.
.

9 Kasım 2008 Pazar

Ebediyete kadar yolundayız, rahat uyu ATA'm !...


ATATÜRK

.

Yapraklar dökülür kasımlarda,

Yeller uğuldar vadilerde, ne çıkar,

Bir özgürlüksün çağlara en güzelinden,

Sen bayrak bayrak fikirsin,

Ölüşün diriliştir yeniden.

Başak saçlarında Anadolu'm,

Gözlerinde yurdumun denizleri,

Sen yarınlara uzanmış ışık,

Savaşta kartal, barışta defne çelengi,

Sen sonu yenmiş zamansın.

Sende çarpar, sende düşünür Türkiye'm,

Sende büyür kucaklar,

Ulusun beyni, toprağın yüreği,

Kemal Paşam, Atatürk'üm !

Sen mayıslarda doğan güneş,

Evrenimin sabahı, damarımın kanı,

Sen mavilerde yeşeren yapraksın,

Bir yolsun sevgi, sevgi

Sen her mevsimde açan baharsın !

.

M.Güner DEMİRAY

29 Ekim 2008 Çarşamba

YALNIZLIK ÇOK ZOR !...

BEY
Son günlerde, bir surat, bir surat ki gelinde,
Çayımı bile yarım dolduruyor bey.
Allah'tan kulaklarım ağır işitiyor da
Duymuyorum ne söylediğini
Ama yine de hissediyorum bey;
Beni bu evde galiba istemiyor artık
Hey gidi günler heeey.
Oğlunu bilirsin, vur kafasına al lokmayı
İki ara bir derede ne yapsın ana bu
Atsa atılmaz, satsa satılmaz.
Bana artık gizli gizli sarılıyor bey...
Dün akşam uyurken öptü beni biliyor musun?
Nasıl ağırıma gitti nasıl
Artık akide şekeri de getirmiyor.
Hani dişlerim yok ya,
güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da
Çocuklar iğreniyormuş benden.
Yok,vallahi yalan bey,
hiç yapar mıyım ben öyle şey?
Gelin çocuklara masal anlatmamı da yasakladı
Üstelik seninle konuşuyormuşum diye
duvardaki resmini biryere sakladı ,
koynumdaki resminden haberi bile yok!
Yine de beddua edemem bey,
Oğlumun karısı, torunlarımın anası o.
Geçenlerde üst komşular geldi,
Ne konuştuklarını duymayayım diye
kapıyı üstüme kilitledi.
Duymadım, duymadım, lakin hissettim.
Düşkünler evine yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni
Ne yalan söyleyeyim epey ağırıma gitti, epey,
Ha, sen ne diyorsun bey?
Hani bir görünsen oğluna, ne de olsa babasısın,
Seni dinler.
Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam.
Akide şekeri de istemem.
Masal da anlatmam artık çocuklara
Ne olur ayırmasınlar beni bu evden
Yaşayamam nefes bile alamam
Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben,
Şu camın pervazında hayalin durur,
çekmecelerde el izin.
Bastonun hâlâ duvarda asılı.
İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hasılı.
Hey gidi günler hey
Hani diyorum bir çağırsan
Yoksa, yoksa sendemi unuttun beni bey
Sendemi unuttun bey?
.
(alıntı: Mehmet Çetin)


23 Ekim 2008 Perşembe

Dünya çapında arkadaşlık ödülüm

Çok sevdiğim arkadaşlarımdan;


arkadaşım beni arkadaşlık ödülüne layık görmüş

kendisine çok teşekkür ediyorum.

Bende birkaç arkadaşıma bu ödülü vermeliyim.

Ama hepinizi ayırdetmeden seviyorum.

O yüzden ben hepinizi ödüllendiriyorum

Sevgiler en kocamanından

Afet
.

.......ahmet TÜRK

Çocukları babasız,
Anaları, babaları avlatsız,
Gencecik gelinleri kocasız
bırakan bebek katiline sayın
diye hitabeden vatan haini
....ahmet TÜRK....
değiştir o soyadını, sana hiç yakışmıyor !........

16 Ekim 2008 Perşembe

Güle güle büyük İNSAN

Değerli şairimizi kaybetmenin hüznü içindeyim.
Aslında yazacak çok şeyim var ama...
İnternet kafede bu kadar yazabiliyorum.
Sevgili DAĞLARCA'ya Allahtan rahmet diliyorum.
Keşke 29 Ekimi bekleyebilseydi..
Yattığın yer nur olsun büyük insan.

DENİZ FENERİ
Uzanmış koca burun açık denize doğru,
Lacivert ve gri gecenin değerinde.
Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,
Deniz feneri parlar,
Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.
Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde,
Çöker uzak limanlardan bir sis.
Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin,
Bildirir, yanınca yanınca,
Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?
Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında,
Bırak anılar gitsin biraz daha geri.
Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir,
Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl,
Hep bu benekte bu deniz feneri.
Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara,
Uçan dalgalara, uyuyan rüzgara bakmış,
Bir tek göz kadar kara ve mavi,
Enginle boş,
Kısmetsiz balıkçılara bakmış.
Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik,
Yüzünde bir fırtına tadı.
Durursun yorgun, umutsuz,
Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin,
Bir şey, belki de yaşaman uzadı.

Fazıl Hüsnü Dağlarca


13 Ekim 2008 Pazartesi

Annekedi den Sevgiler...


Sol arka patimdeki rahatsızlık nedeniyle bir süre hastahaneye gidip gelmekı zorundayım, bu arada evde internetimde bir süre izne ayrıldı.

Vakit buldukça ve sağlığım el verdikçe internet kafeye gidip sayfama birşeyler eklemeye çalışacağım.

Özellikle Hastahane rezaletlerini...

Bu arada evde boş durmadım çok güzel çantalar, atkılar, takılar yaptım.

Yakında fotoğraflayıp sizlerle paylaşacağım.

Hepinizi çooook seviyorum.

Afet





5 Ekim 2008 Pazar

Yine yüreklerimiz yandı !...

Yazık değilmi?

Bir evlat kolaymı yetişiyor?

İnsan hayatı bu kadar ucuzmu?

Anaların yüreği daha ne kadar yanacak?

Bu lanet olası terör ne zaman bitecek?...

Vatanımız uğruna canlarını veren mehmetçiklerimize

RAHMET,

Ailelerine dayanma gücü diliyorum.

Astsubay Çavuş Hasan Önal (Eskişehir)
Uzman Çavuş Cahit Yıldırım (Erzurum)
Uzman Çavuş Selçuk Can (Osmaniye)
Uzman Çavuş Hasan Aygör (Kırıkkale)
Uzman Çavuş Onur Ilgin (Adana)
Uzman Çavuş Egemen Yıldız (İzmir)
Uzman Onbaşı Rasim Eser (Mersin)
Çavuş İlhan Küçükksolak (Kocaeli)
Onbaşı Muhammet Aydemir (Artvin)
Er Hakkı Aran (Diyarbakır)
Er Davut İlbaş (Siirt)
Er Oktay Karakelle (Bayburt)
Er Çağlar Mengü (İstanbul)
Er Ramazan Yeşil (Antalya)
Er Halil İbrahim Arılık (Denizli)

Yattığınız yer nur,
mekanınız cennet olsun yavrularım.

29 Eylül 2008 Pazartesi

Nerdeee "o" eski bayramlar?...

Tüm dostlarımın şeker bayramı kutlu olsun
sevgiler, Afet
.
Tablo:Ann Hardy
.

26 Eylül 2008 Cuma

Anne kediden sevgiler....

Tüm arkadaşlarımın mubarek Kadir gecesini kutluyor,
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum..
* * * * *
.
.
Arkadaşlar elde olmayan nedenlerden dolayı
internetim kesildi,
dilerim kısa sürede yeniden açılır ve sizlere kavuşurum.
Şu an int cafedeyim, hepinizi çoook seviyorum.
Beni merak etmeyin diye geldim...
.
Afet
.
.

21 Eylül 2008 Pazar

Bana gözyaşı borcun var.....

Adam genç kadına seslendi:- bana gözyaşı borcun var!
Genç kadın sordu:- nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı;- haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın.
Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayıp,
yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.
Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
İkisi de bahar kokuyordu...Biri ilkbahar, diğeri güz.
Adam, seslendi yine;- bana mutluluk borcun var!
Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam- haydi yat dizlerime!
Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret ,
hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
Çaresizliğini ördü sıra sıra.
Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı.
Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice
.Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.
Genç kadının gözlerinin içine baktı;
- bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
— bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı- haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
Genç kadın gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;- bana can borcun var!
Kadın irkildi;- can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hoşuna gitti sözler kadının
- peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
Adam, biraz daha yaklaştı;- yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
Kadının titreyen dudaklarına.
— bu ne şimdi yaptığın? Diyerek çattı kaslarını kadın...
Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi.
Kekeledi;- hayat öpücüğüydü!
Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı...
Adam, şaşırdı;- ya senin bu yaptığın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;- veda öpücüğü!
Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
Ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.
Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
— ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı:
- merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
Adam sevindi:- güneşe, suya gerek yok.
Gülümse yeter! Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
- umutlarımı kefil yaptım.
Unutma, bana aşk borçlusun!
Haykırışı yağmura karıştı.
Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...
Alıntı
.
.

Yepyeni bir sobeee....

Değerli blogcu arkadaşlarımızdan Denizcikaptan
beni sobelemiş.
Soruları cevaplamadan önce hepinize sağlıklı,
mutlu ve gönlüzün dilediği güzelikte bir
pazar günü diliyorum.
1- Yaşam felsefem: Sana taş atana sen ekmek at...
.
2, İnsan: Eğitilmesi en güç olan canlı
.
3- Hayat: Boşuna harcadığım zaman...
.
4- Çocukluk: Muhteşemdi
.
5- Güneş: İçimi ısıtan renk cümbüşü
.
6- Gözler: Sözlerin aynası
.
7- Yıldızlar: Kırmızı şarap
.
8- Güzellik: Hayvanlar (doğanın başyapıtları)
.
9- Aşk: Koca bi yalan...
.
10- Müzik: Olmazsa yaşayamam
.
11- Sanat: Ruhtaki güzelliklerin bedenden dışa vurumu
.
12- Dost: Tükendiğinizde bile hala yanınızda olan?
.
13- Para: Önce sağlık derler ama onsuz sağlıkta olmuyor :(
.
14- Bilgisayar: Bedenimin bir parçası...
.
15- Din: Kendi doğrularım, vicdan muhasebem.
.
16- Zaman: Çok çabuk geçti
.
17- Erkekler: Tatlı dille hepsi birer uysal kedidir
.
18- Kadınlar: Şeytanlık doğalarında vardır
.
19- Savaş: Konuşarak uzlaşmaktan yanayım
.
20- Ağlamak: Son günlerde gözüme kaçan çöpler...
.
21- Deniz:Her sabah yosun kokusunu martıların sesini duymalıyım
.
22- Doğa: Orman, deniz, dolunay ve hayvanlar
.
23- Hırs: Bende olmayan tek duygu
.
24- Ayna: Hiç yalan söylemeyen gerçek dost
.
25- Rüya: Keşke 30 yıl öncesine uyansam
.
26- Hayaller: Artık hepsinden vazgeçtim
.
27- Özgürlük: Uğruna gençliğimi verdim
.
28- Futbol: Bir yuvarlağın peşinde koşan, itişip kakışan insanlar :)
Milli maçları ve beşiktaşın maçlarını hiç kaçırmam.
Fenerbahçe lisesinde okumama rağmen
doğuştan Beşiktaşlıyım.

Yağlıboya tablolar: Kedikızıma aittir.
http://www.axikedi.blogcu.com/
.
.
şimdi bende büyük bir zevkle;
.
http://www.antartika.blogcu.com/
.
http://www.mavianne.blogspot.com/
.

http://www.siyamkedisi.blogcu.com/

.
Arkadaşlarımı sobeliyor, kolay gelsin diyorum.
.
.

20 Eylül 2008 Cumartesi

Herşey için çok geç olabilir...

........ Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti...
Yanmanın nedeni aksam yedikleri değil,uyanır uyanmaz
bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti.
Aslında bunu yapmakta geç bile kalmıştı.
Bitmeli dedi içinden,her gün bu tatsız uyanış bitmeli.’
Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden sekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı.
Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, simdi de bekletmemeliydi. İstanbul, soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yasıyordu.
Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi;
’Bulutlar bizim yasayacaklarımızı biliyor.
onlar bile ağlıyor halimize...
’ BULUŞMA VAKTI...
Artık Kadıköy iskelesindeydi.
Birkaç dakikalık beklemeden sonra
karsıdan kız arkadaşının geldiğini gördü.
Simdi midesindeki ağrı daha da artmıştı.
Beşiktaş’a geçtiler.
Yolculuk sırasında hiç konuşmadılar.
Genç kız,sevgilisinin bu durgunluğuna anlam verememişti.
Nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarının çalacağını...
Beşiktaş’a geldiklerinde bir cafe de oturdular.
Genç kız anlamıştı sevgilisinin kendisine bir şey söylemek istediğini. ’Bana bir şey mi söylemek istiyorsun’ diye sordu.
Genç ad*** gözlerini kaçırarak ’Evet’ dedi.
Genç kız heyecanlanmıştı, biraz da sinirlenerek
’Söylesene, ne diye bekliyorsun’ dedi.
Genç adam içini çektikten sonra
’Sence biz nereye kadar gideceğiz?’ diye sordu.
Genç kız, ’Bunu sorma gereğini niye duydun?’ diye yanıt verdi.
Genç adam söze başladı...
’’Birkaç ay önce aksam 23:00 civarında sana telefon açıp
senin için yazdığım şiiri okumak istemiştim.
Sen bana ’Sırası mi simdi canim yaa, isin gücün yok mu?’ demiştin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi.
Özür dileyip telefonu kapatmıştım.
Daha sonra da bu şiiri benden hiç istememiştin.
Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde
arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş,
Meralin ’Sen şanslısın, sevgilin sana bakar’ sözüne
’İşim yok da sana mi bakacağım, annen baksın’ demiştin.
Hatırladın mı?’’
DUYGUSALLIĞI SEVMEM...
Genç kız, ’Biliyorsun ben duygusallığı sevmiyorum.
Hem hasta bakici gibi göründüğümü de kimse söyleyemez’
diye yanıtladı.
Genç adam güldü, ’Evet canim haklisin.
Zaten olmak istesen de bu kalbi taşıdığın sürece
hasta bakici, hemşire falan olamazsın.
’ Genç adam devam etti...
’Bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin?
Hiç... Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin.
Duygusallığı sevmeyebilirsin.
Ama sen seni seven insanları da mutlu etmeyi sevmiyorsun.
Halbuki ben senin tam tersine
kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum.
Seni tanıdığımdan beri her sabah, her aks*** her gece
yani seni andığım her saat tatlı bir mesajım vardı senin için biliyor musun?
Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.
’ Genç kız anlamıştı, ’Yani ne istiyorsun benden sair olmamı mı?
’ Genç adam tekrar gülümsedi içinden.
Dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşündü. ’Hayır’ dedi, ’Sair olmanı istemiyorum.
Olamazsın da...
BİZ AYRILMALIYIZ.
Ayrılırsak ikimiz için de en hayırlısı olacak.’
Genç kız şaşırmıştı, ’Neden ama?
Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdiğini sanıyordum.
’ Genç adam iç çekerek ’Hayır canim, sen beni sevdiğini sanıyorsun. Eğer beni sevseydin simdi başka şeyler konuşuyor olurduk’ dedi.
Genç kızın gözleri yaşarmıştı.
Genç adam cebinden çıkarttığı mendili uzattı,
genç kız gözyaşlarını silerek ’Sen bilirsin,
umarım beni bir başkası için bırakmıyorsundur...’ dedi.
Genç adam ’Nasıl böyle bir şey düşünürsün,
senden başka kimse olmadı ve uzun zaman da
olacağını sanmıyorum’ yanıtını verdi.
Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada
Artık iki yabancıydılar.
Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra
Genç kız, ’Kalkalım istersen’ dedi.
Genç adam ’Ben biraz daha burada kalmak istiyorum,
istersen sen kalkabilirsin’ diye yanıtladı.
Genç kız ’Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim’
diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu.
Genç ad*** ’İstersen arkadaş kalabiliriz’ dedi
ve birbirlerine son kez sarıldılar.
’BEN DOĞRU YAPTIM...
" Genç adam doğru yaptığına inanıyordu.
Eve döndüğünde yürümekten bitap bir haldeydi.
Odasına girdi. Gece bitmek bilmiyordu.
Sabah erken kalkıp ise gidecekti, uyumalıydı.
Birkaç saat sonra uykuya dalmayı başardı.
Sabah 7’de saatin ziliyle uyandı.
Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı,
mesaj ve 10 cevapsız arama vardı.
Yorgun olduğu için Duymamıştı telefonun sesini.
Aramalar ve mesaj sevgilisindendi.
Heyecanla mesajı açtı, şunlar yazıyordu:
.
SADECE ONLARI SEVMEYİ SEVDİM,
HEPSİNİ ONLARSIZ YAŞADIM DA,
BİR SENİ SENSİZ YAŞAYAMIYORUM,
BU AŞKI TEK KALPTE TAŞIYAMIYORUM,
SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM,
BIR TEK SENİ SEVDİM,
VE SENİ SEVEREK ÖLECEĞİM,
ELVEDA BİRTANEM...
.
Genç adam şaşırmıştı.
Onu tanıdığı günden beri ilk defa şiir alıyordu
ve üstelik sabahın besinde yazmıştı.
Heyecanla onu aradı,
telefonu Yabancı bir ses açtı.
Genç adam ’’Nalan’ la görüşebilir miyim?’’Dedi.
Ama karşısındaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra hem de...
’Ben onun annesiyim yavrum, kızım bu sabah intihar etti.
Gece sabaha kadar birilerini arayıp durdu.
Sabah odasının ışığını sönmemiş görünce girdim.
Yavrum kendini asmıştı....
.
’ YIĞILIP KALDI...
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü.
Bir gün önceki mide ağrısının İki katını çekiyordu simdi.
Olduğu yerde yığılıp kaldı...
.
Birkaç ay sonra iki doktor konuşuyordu hastanede.
Doktorlardan biri diğerine karsıdaki hastanın durumunu soruyordu. Doktor yanıt verdi...’Haaa o mu?
Üç ay önce getirdiler.
Kendisi yüzünden bir kız intihar etmiş.
O günden sonra cep telefonunu elinden hiç bırakmamış.
Devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor.
Geçenlerde merak ettim.
O uyurken gönderdiği numarayı aradım.
Numara 3 ay önce iptal edilmiş.
Gelen mesajlarda bir şiir var.
Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladığım
Kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş...
.

"ÇEVRENIZDEKİ İNSANLARIN NE HİSSETTİĞİ
YA DA NE DÜŞÜNDÜĞÜN DEN O KADAR EMİN OLMAYIN,
BAZEN BİR KALBİN, İÇİNDE
NELER SAKLADIĞINI ÖĞRENDİĞİNİZDE
HERSEY İÇİN ÇOK GEÇ OLABİLİR..."
.
Alıntı
.
.