Kalbim sende kaldı, kır gitsin...

11 Eylül 2009 Cuma

BAST'a veda.... :(

Merhaba Arkadaşlar....

Üç yılı aşkın bir zamandır bloglardayım. İlk olarak
http://www.annekedi.blogcu.com/ olarak başladım, çok güzel dostluklarımız oldu, salı günleri şiir günlerimizdi http://www.yolcu1960.blogcu.com/ (bloğunu kapadı) arkadaşımızın sayesinde zaten çok sevdiğim şiirler günlük yaşantımdada vazgeçilmezim oldu. http://www.akademisyen67.blogcu.com/ arkadaşım vardı çok sevdiğim (artık blogda yok) Hele birde http://www.oykum57.blogcu.com/ arkadaşım vardı (bloğunu kapadı) sabah pc yi açar açmaz ilk onu ziyaret eder, yazdıklarını beğeniyle okur, sayfasında che yi dinler güne zinde başlardım... http://www.geckalmadımki.blogspot.com/ (ilk başlarda o da blogcuydu) annekedi sayfamı açtığımda bana ilk yorumu o yazmıştı, yaptığı muhteşem tabloları ve yazılarını hala büyük bir haz alarak takip ediyorum...Ahh ah hele birde http://www.ilknur1959.blogcu.com/ arkadaşım varkiii onunla sanal dosluğumuzu reelede taşıdık o benim bitanecik candostum oldu... Daha sonra blogcuda aksaklıklar olunca Munu adlı melek kızımın sayesinde bu bloğu açtım (BAST) ... Bu sayfamı Annekediden çok daha fazla sevdim, şablonu istediğim gibi ayarlayabiliyor,kolay resim ekleyebiliyor, yazı yazarken hiç sorun yaşamıyorum... (bunun içinde blogspot'a ayrıca teşekkür ediyorum)...

Şimdi gelelim bunları neden yazdığıma;

Rahatsızlığım sebebiyle devamlı evde pc başındayım.. 2008 in son aylarından bu güne kadar gerek sağlığım gerekse duygusal olarak oldukça zor günler yaşadım...
Bunları bazen sizlerlede paylaştım...Bu aralar sağlığım iyice bozulur gibi oldu...Doktorlarım kesinlikle seni üzen şeylerden uzak duracaksın, hayatında beyaz bir sayfa açacaksın dediler...
Birde Şebnem Ferah'tan bir şarkı dinledim (sil baştan)...
Yaşantımda açacağım beyaz sayfaya bloğumdan başlamak istedim. Ama BAST ın rengini değiştirmeye gönlüm el vermedi...BAST böylece hatıra olarak kalsın, siz yeni bloğuma buyrun arkadaşlar...

http://www.bats34.blogspot.com/ BASTET

Hepinizi çok seviyorum Afet...

.
.
.

25 Ağustos 2009 Salı

Aşk bitti.....



Aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.
.
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
.
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
.
Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle
.
.
Ahmet Telli
.
.
.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Onlar, kalbin duracağını, aklın unutacağını ama ruhun asla durmayacağını ve unutmayacağını bilirlerdi.

Geçmiş zamanlarda aşklar bir başka yaşanırdı....
Sevgili Kayahan’ın deyişi ile siyah beyazdı aşklar, film gibi, masal gibiydi yani.
.
Sevgililer arasında yaşananlar ya ak ya da kara idi.
Gri ve tonları olmaz, hiçbir zaman ortası bulunmazdı.
Her mahallenin bir Fahriye Abla’sı olur, erkekler ilgi, kızlar hayranlık duyardı.
.
Oğlanlar yakışıklı, kızlar güzel olurdu.
Aşklar, Leyla ile Mecnun, Şirin ile Ferhat, Aslı ile Kerem’inkilere benzetilirdi.
.
Onlar gibi çöllere düşülmez, dağları delinmezdi ama ağa, bey, kız babası ve araya girmeye çalışan zalim gibi engellerle karşılaşılırdı.
.
Sevgililer için en güzel buluşma mekanı pınar başları idi. Salkım söğütlerin altında oturulur, aşklar, uzun sürsün diye çınar ağaçlarına kazınırdı.
.
Kızlar bir araya gelince erkekleri çekiştirir, “seviyor mu, sevmiyor mu” diye papatya falları bakılırdı.
.
Sevgiliye hediye olarak araba, ev değil, güzelliğini muhafaza etmesi için ayna, tarak ve allık alınırdı.
.
Parlement mavisi gaybana gecelerde, aşıklar “Yıldızların altında senin ile buluşmak ahh ne hoştu” şarkısını mırıldanırken gök kubbe; yorgan, ay; gaz lambası, yıldızlar ise mum olur, yürekleri aydınlatırdı.
.
Müneccimler ile muvakkitlerin* bile bilmediği uzun geceleri aşk acısı çekenler iyi bilir, sevgililer “hastanın sabahı, taze ölünün mezarı, şeytanın günahı” beklediği gibi beklenirdi.
.
Yağmurun yürekleri beslediği düşünülür, çiseleyen yağmurda şemsiyesiz gezilir, tost değil kağıt helva yenirdi.
.
Geceleri yakamozlar izlenir, körfezdeki dalgın sulara mehtap ile sevgilinin aksi birlikte düşerdi.
.
Gündüzleri, kumsala vuran dalgalar, martılar seyredilir, camii avlularında güvercinlere yem atılırdı.
.
Aşk gözlerde başlar, çoğunlukla evlilikle, bazen de acı sonla biterdi.
.
Günübirlik değildi, ezelde başlar ebede giderdi.
.
Aşıklar, sevdiklerini akıl ve kalp ile değil ruhları ile severlerdi.
.
Kalbin duracağını, aklın unutacağını ama ruhun asla durmayacağını ve unutmayacağını bilirlerdi.
.
Tüm benlikleri ile sevgilinin olurlardı.
Sevgiliyi beklemeyi de, hüznün buruk tadını da severlerdi.
.
Asla ama asla umutsuzluğa kapılmazlardı.
Umut, fakirin ekmeği gibi katığı idi aşklarının.
.
Kırgınlıklarda, göz pınarlarından dökülen yaşlar inci olur düşer toprağa, başka sevgilerde teselli aranmazdı.
.
Gizli kaçamak ve buluşmalarda sevgilinin kokusu sinerdi üzerlerine.
.
Aşk nefes almak gibi, hava gibi, su gibi ihtiyaçtı.
.
Eski radyolar gibi çatıya kaldırılmamıştı aşklar.
.
Çok geç kalınmış olmazdı. Aşk şarabından en son içen şanslı aranmazdı.
.
Kalplere mühür vurulmazdı.
Her aşkın bir hikayesi vardı. Film gibi, masal gibiydi yani.
.
Vadide zambaklar açardı, sevgili açmış zambağa benzetilirdi.
Koparmaya kıyılmaz, dalında kalsın istenirdi.
.
Sonra, aşklar ölmeye, yerini tutkular almaya başladı.
Zambaklar da mezarlık çiçeği olmaya.....
.
.
Alıntı : Cemil Melik
.
.
.

23 Ağustos 2009 Pazar

Bir şey kaldı...

.
Bir şey kaldı gecelerden birinde
Senden.
Öncesinde bilinmemiş birşey,
Silinmez bir ses gibi giden..
Kelimelerden büyük, kelimelerin içinde,
Bir şey kaldı senden
Yaşamalar'ın arasında kaçamaklı.
Veriliş rengi başka, alınış rengi başka..
Söylemeye vakit kalmadan
Dudakların altına bırakılmış bir şey.
Karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
Gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı.
Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden,
Bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
Seninle dolu, seninle sensiz bir şey..
Arandıkça bulunmamış yıllar yılı,
Bulundukça aramaklı..
.
Özdemir asaf
.
.

21 Ağustos 2009 Cuma

.



Ramazan ayının tüm insanlık alemine

sağlık, mutluluk, bereket getirmesini diliyorum.


Birde şu davulcular olmasa !..

.

.

.

18 Ağustos 2009 Salı

.

Hazin Bir Ömrün Hesabındayım..!
Bu gece..
Hangi yılın hangi ayına ait olduğu önemli olmayan bir gece
Lakin bu gece işte...
Duvarda asılı duran ve sürekli homurdanan yaşlı akreple yelkovan,
Yanıbaşımda annanemden kalma eski bir sehpa,
Üzerinde sigara küllerine boğulmuş izmarit dolu bir kültablası
Ve ben yine aynı yerimde..
Pencere karşısına özenle yerleştirilmiş hatıra yığını o koltuktayım
Gönül gözümle aydınlatmaya çalıştığım o aşina karanlıktayım...
Ve ben yine,
Hazin bir ömrün hesabındayım
Yüküm ağır,
Yüküm sancılı
Geçen her dakikam bir öncekinden kaygılı..
Sil baştan başlamaya niyet ettiğim ömrümün sonundayım
Zaman daralıyor her saniye başı
Küssün istiyorum akreple yelkovan birbirine.
Zaman dursun istiyorum
Çünkü ....
İçimde birbirine karışan ve durulmayı bekleyen duygular var..
Her seferinde,
Mutluluklarıma galip gelen pişmanlıklarım var..
Söylenmemiş itiraflarım,
Yarım kalan sevdalarım var...
Son mısrası yazılmamış şiirlerim,
Bir kez daha dinleyebilseydim dediğim türkülerim var...
Dedim ya,
Hazin bir ömrün hesabındayım
Yüküm ağır,
Yüküm sancılı
Geçen her dakikam bir öncekinden kaygılı..
Sil baştan başlamaya niyet ettiğim ömrümün sonundayım
Zaman daralıyor her saniye başı
Küssün istiyorum akreple yelkovan birbirine.
Zaman dursun istiyorumÇünkü ....
Kalkıp ışığı yakmalıyım son bir gayretle
Ya kalkamazsam ,
Ya ışığı açamazsam..
Bir yarım kalmışlık daha mı eklenicek hesabıma ?
Yoo vazgeçtim..
En iyisi karanlık galiba...
Sigaramda bitmek üzere
Zaman da...
Gözlerimdeki karanlık neden artmaya başladı ki?
Halsizlik bedenimi esir alıyor yavaş yavaş
Başım da ağrıyor...
Bu fırtına da neyin nesi şimdi ?
Biri bu uğultuyu sustursun ne olur..!
Korkuyorum..
Vakit geldi mi yoksa?
Son bir kez şiirlerime dokunmam lazım
Dur be zaman..!
Dur..!
Son bir şiir yazmam lazım..
Ellerim titriyor..!
Gözlerime inen bu perdeyle yazabilir miyim acaba?
Olmayacak,başaramayacağım galiba...
En iyisi şiirimi zamana emanet etmek..
Bu kadarını kaldırabilirsin öyle değil mi ey zaman..?
Hazır mısın?
Ben hazır değilim..!
Yaz şimdi beni uğurlayan saniyelerine,
Her mısrası aynı olan şiirimi..
“ ölüyorum..”
.
.
Alıntı
.
.
.

16 Ağustos 2009 Pazar

Sabahlar uzak...

Sabahlar uzak bu sevda tuzak bana
Çok zaman geçti sabrım yok yarınlara
Kaçıncı hasret,kaçıncı yalnızlığım
Sigaramın ucunda
Şimdi yanımda yanımda olcaktın
Bıraktın beni sevda yokuşlarında
Kuşlar uçurdum akşamdan sabahlara
Sigaramın ucunda yanar hasretin
Vurur can evimden ellerime kelepçeler vurur
Gel vefasız,gel vicdansız
Çağırmazdım acil olmasa,
Gel insafsız,ah kitapsız
Yanıyorum arzularınla
Aynalarda gözyaşım var
Ağladıkça yangın çıkar gözyaşlarımda
Gerçekten inanıp sevseydin beni
Böyle sabahları beklermiydimhiç
Çoktan yanımda olurdun çoktan
Gece üç beş nöbetlerine dikmezdin beni
Sensiz kaldığım ilk günden beri
İçimde bir umut vuslata dair
Akşamları imzaladım gözyaşlarımla
Seni aramıyor seni sormuyorsam
Bu senden vazgeçtimdemek değildir
Bir daha böyle sevecek olsam
Bir kalemde silerdimseni
.
Kayahan
.
.
Yaa bu şarkı ne güzelmiş
hele de sabahın dördünde dinleyince...
.
.