Kalbim sende kaldı, kır gitsin...

31 Ağustos 2008 Pazar

Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan



Muhammed aleyhisselâm,
bir Şaban ayının son günü hutbede Eshâb-ı kirâma
“aleyhimürrıdvân” buyurdu ki:
“Ey Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki,
bu aydaki bir gece “Kadir Gecesi”, bin aydan daha hayırlıdır.
Allahü teâlâ, bu ayda; her gün oruç tutulmasını emretti.
Bu ayda, geceleri terâvih namazı kılmak da sünnettir.
Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmak gibidir.
Bu ayda, bir farzı yapmak, başka ayda 70 farz yapmak gibidir.
Bu ay, sabır ayıdır.
Sabredenin gideceği yer Cennettir.
Bu ay, iyi geçinme ayıdır.
Bu ayda müminlerin rızkı artar.
Bir kimse bu ayda bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur.
Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden azat eder.
O oruçlunun sevabı kadar, ona sevap verilir.”
.
.

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Ne mutlu TÜRK'üm diyene...



Türk tarihi zaferlerle doludur.
.
Ama 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Dumlupınar Savaşı,
Türk ulusunun yeniden dirilişidir.
Malazgirt Savaşı’yla (1071) 26 Ağustos’ta Anadolu’nun Türklere kapıların açan kahraman ordumuz;
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’yle de Anadolu topraklarının
Türk Vatanı" olduğunu önünde durulmaz bir iradeyle düşmana ispatlamıştır. Ve yine ulusumuzun iradesiyle Cumhuriyet kurulmuştur.Atatürk, ünlü "Nutuk"unda Kurtuluş Savaşı’nı anlatır. Her Türk yurttaşının okuması gereken Nutuk (Söylev)’da Atatürk savaşa nasıl hazırlandığımızı da anlatmaktadır.O’ndan öğrendiğimize göre: Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı ve İnönü Savaşları kahramanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa büyük bir gizlilik içinde taarruz planlarını hazırlarlar.1922 Ağustos ayında Türk Ordusu taarruza geçmek için, Kurmay heyeti’nce karar verilir. Mustafa Kemal, İsmet Bey, Fevzi Çakmak ve diğer paşalar ile kurmaylar; savaşı yönetmek üzere Kocatepe’ye gelirler.26 Ağustos sabah, saat 05.30’da Türk topçu birlikleri Afyon’un güneyinden düşman siperlerini ateşle vurmaya başlar. Ardından piyadeler hücuma geçerler. Planlandığı gibi Büyük Taarruz devam eder ve düşman gerilemeye başlar, bozguna uğra***** ikiye ayrılır.30 Ağustos’a kadar düşman ordusu çembere alınır. 30 Ağustos sabahı, 1. Ordu ve avcı hatlarını ile 4. Kolordu’yu denetleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa; saat 14.00’da Aslıhanlar yakınındaki "Komuta Karargâhından taarruz emrini verir. Dumlupanır’da ordumuz düşmana son darbeyi vurur. Düşman askerleri kaçmaya başlar. Mustafa Kemal Paşa; kaçan düşman askerlerini kovalamak için, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!" komutunu verir. Yunan Başkomutanı General Tikopıs dâhil çok sayıda esir alınır.Şahlanan Türk Ordusu düşman güçlerini İzmir’e kadar kovalar. 9 Eylül 1922 günü Türk Ordusu İzmir’e girer. Batı Anadolu’yu yakan yıkan düşman kuvvetleri canlarını zor kurtararak, geldikleri gibi gemilere binerek giderler.30 Ağustos 1922 tarihi, Türk ulusunu esir etmek isteyen emperyalist güçlere karşı; kadınıyla çocuğuyla, ordusuyla topyekûn verdiği bir savaşın ve ulusal benliğini kurtardığı ve Zafer Destanı’nın yazıldığı gündür.Bu mutlu günde, zaferi bize yaşatan Atatürk ve silah arkadaşları ile kahraman
.
Türk Ordusu’na şükran ve minnetlerimizi sunarken,
.
Ulusumuza da Zafer Bayramı kutlu olsun...


29 Ağustos 2008 Cuma

Sobeee....

.
Kedikızım beni sobelemiş, ben zatan bu sobeleri çok severim.
Her zaman derim ya sobeler sayesinde bloglarımız daha canlı oluyor.
Bahaneyle birbirimizi ziyaret ediyor, arkadaşlarımızın sayfaları aracılığıyla yeni arkadaşlar tanıma fırsatı elde ediyoruz.
Neyse bu kadar ön yazı yeter, işte sorular ve cevaplar:
.
1- Blog yazmaya ilk defa nasıl başladınız ?
İki yıl oluyor, ilk bloğumu http://www.annekedi.blogcu.com/ adıyla yaptığım takıları sergilemek için açmıştım.
Ama o acemilik zamanlarımda fotoğraflarını eklemeyi beceremediğim için, bende günlük yazılara şiirlere çevirdim.
.
2- Blog yazılarınızın belli bir çizgide olması için çaba gösteriyormusunuz ?
Bu bloğumda belli bir çizgi yok, canım ne isterse onu yazıyorum :)
http://www.yorgunyllr.blogspot.com/ da anılarıma başladım
.
3- Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyormusunuz ?
Bloglarımı o kadar çok seviyorum ki; bazı günler 18 saat pc de
kaldığım oluyor.
.
4- Blog yazmak sizin için eğlenceli bir uğraşken, şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladımı ?
Mecburiyet yok ama ben yazmadan duramıyorum, bazı arkadaşlarımın haberlerini alamazssam merakta kalıyorum, sanki burası sanal değil de benim ailemmiş gibi. Tüm arkadaşlarımı çok seviyorum.
.
5- Blog yazmayı ne kadar sürdüreceksiniz ?
İmkanlarım dahilinde, ömrüm yettiğince, bu bloglar var olduğu sürece...
.
Şimdi bende kendime sobeleyecek 3 kurban seçeyim :)
.
.
.
.
Arkadaşlarımı sobeliyor; verecekleri yanıtlar için
şimdiden teşekkür ediyorum...
.
.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

* * * Palyaço * * *

Adamın biri çok mutsuzmuş.
Hiç bir fıkra, espri, herhangi komik bir şey onu asla güldürmüyormuş. Bu durum artık iyice canını sıkmaya başlamış
ve bir gün doktora gitmeye karar vermiş.
doktora gidip derdini anlatmış.
Adamı dinleyen doktor,bir dizi testlere tabi tutmuş..
sonuçlar eline ulaştığında,adamın hiçbir hastalığı olmadığını anlamış.
bu işten bir şey anlamadığını söyleyen doktor,
adamı başka bir doktora göndermiş.
Ne yazık ki orada da derdine çare bulamayan adam,
duyduğu bütün doktorları dolaşmış;
sonuçlar hep aynı çıkmış gittiği bütün doktorlar bir rahatsızlığı olmadığını ve bir şey yapamayacaklarını söylüyormuş
böylece uzun bir zaman geçmiş&
gülmeyi beceremeyen adam,çaresiz kalmış..
sonunda ilk gittiği doktora tekrar gitmeye karar vermiş
tekrar geldiğini ve bu derdine bir çare bulmasını istemiş
doktor ona;fiziksel bir rahatsızlığı olmadığını
bu işi psikolojik olarak çözme yoluna gitmeleri gerektiğini söylemiş -senden öncede böyle hastalara denk geldim benim işimde çok yorucu ,
çok stresli,ama ben bunun çaresini buldum..demiş
devam etmiş; -her yıl bu mevsimde meydana bir sirk kuruluyor,
o sirkte akşamları bir palyaço çıkıyor muhteşem bir şey
ne kadar stresli,sinirli olursam olayım
o palyaçoyu izlerken gülmekten karnım ağrıyor ;
bütün sinirimi unutup mutlu bir şekilde evime gidiyorum demiş
sana bir tavsiyem var,
gel beni dinle bu akşam sende o palyaçoyu izlemeye gidelim,
bak göreceksin
yıllardır gülememenin acısını çıkarıp çok güleceksin demiş ;
Gülemeyen adam cevap vermiş;
-doktor bey !.. O PALYAÇO BENİM !..
.
Öykü: Aziz Nesin
.
.
.

* * * Kukla * * * *



Kukla

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta,
kuklalarda biz
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer; Bittimi oyun, sandıktayız hepimiz

Ömer Hayyam
.
.

* * * * * * *


Ohhh bu seferde atlattık, paçayı kurtardım :)
Ama tedaviler ve araştırmalar sürecek...
Kaçış yok eninde sonunda o masaya yatıracaklar
Korkuyorum yaaa korkuyorum işteeee :(

.
.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Dualarınıza ihtiyacım var...

Bu gün hastahaneye gidiyorum
ve çok korkuyorum.
Zerdali ( hamdivehüsnücan ) arkadaşım
sivilcen çıksa bize söyleyeceksin dedi ama
ben blog dostlarımı üzmemek için yinede söylemiyorum.
Belki bedenimden bir parça eksik olarak döneceğim.
Bana dua edin olurmu ?
Sevgiler
Afet
.
.

* * * 50 Yaş şiiri * * *

Burası benim doğup büyüdüğüm sokaklar
50 yıl önce...

Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra
Hep aynı gürdüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık:ete, kana, paraya
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun:
Ben, ben, ben!" Sen yok musun?
Onlar yok mu? Biz yok muyuz?
Nereye bu gidiş?
Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler?
Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen
Sabah-öğle-akşam . . .
Hep o tekdüze yaşam
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen
.
Ümit Yaşar Oğuzcan
.
.

Melekler biten aşklara ağlarmış...

.
Aşk uğruna neler vermemiş insanoğlu?
Ne umutlar yitirilmiş aşk için, nice canlar son bulmuş.
Aşka gönül verip,onun çizdiği hayat yolunda son nefeslerine kadar direnmişler aşk gerçeği için.
Kimileri kavuşmuş, kimileri acı gerçeğine sığınmıştır hayatın.
Fakat sonunda ne olursa olsun aşk daima var olmuştur...
Ben aşığım demek bu kadar kolay mı?
Aşkın bir takım zorluklarını çekmeden aşık olunur mu?
Bence aşk yaşanmalı, aşk karşılıklı yaşanmalı.
Var mısın? sorusuna,
Ölümüne kadar cevabını verebilmeli aşkı yaşayan insan.
Gerçek aşk şüphe uyandırmamalı insanda, sadık olunmalı aşkına.
Unutmayalım ki var olan ve seni var eden aşkı yaşatandır.
Aşk umuttur bir bakıma, umduğunu bulmak yada bulamamaktır.
Çoğu zaman hüsran, çoğu zaman mutlulukla sunar kendisini hayata.
Her iki türde de kendisini güzel yaşatandır aşk.
Evet ister çile yumağı olsun ister seni havalarda uçursun
Aşk her zaman kalplerin atış şiddetini arttırmayı başarmıştır.
Aşk fedakarlık ister, alışılmışlıklardan vazgeçebilmek en büyük fedakarlıktır nitekim.
Aşkta gurur yoktur, aşk gururdan da her zaman üstün olmuştur.
Görmez ve duymaz olursunuz onunla.
Ve sonunda tamamen kontrolü altına almıştır seni hayatta. Nereye çekerse çeksin sen oraya...
Aşk üzerine bir çok yazılar yazılmasına karşın aşk tanımlanamaz Kelimeler ve cümlelerle telaffuz edilemez.
Bir yaşanmışlık olmalıdır aşkı anlayabilmek, onu tüm güzelliğiyle tadabilmek için.
Onu var edecek biri olmalıdır yazılan romanın içinde.
.
Unutmayın aşk her daim kutsal olandır...
.
Alıntı
.
.

24 Ağustos 2008 Pazar

* * * * * * *

Tüm arkadaşlarıma sağlıklı, mutlu,
bol kazançlı, bereketli, huzurlu ve
gönüllerinin istediği güzellikte
yeni bir hafta diliyorum
Sevgiler
Afet
.
.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Herkese çok mutlu pazarlar...

.
.
.

Victor Hugo' dan...

Söylesem Söyleyebilsem
Ah Derdimi söylesem ah söyleyebilsem
derdimi mehtaplı bir gecede
açabilsem sana kalbimi..
göreceksin seninle dolu desem,
diyebilsem ki seviyorum seni
çılgınca aşığım sana ama demem,
diyemem çünkü aramızda dağlar,
denizler ve benim o kahrolası gururum var
bu böyle sürüp gidecek...
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek,
öğrenmeyeceksin
ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim,
sana asla...
çünkü aramızda dağlar denizler
ve benim o kahrolası gururum var
.
Victor Hugo
.
.

22 Ağustos 2008 Cuma

Tüm Dostlarıma çok güzel haftasonları dilerim.

Blogcudaki sorunlar yüzünden blogspot a geçmiştim.
Tam olarak düzelmemiş ama diğer sayfamdada
yazmaya devam etmek istiyorum, orası benim ilkgözağrım
Ama artık burayıda bırakamam, hemde hiç bırakamam
bu sayfalar benim çocuklarım gibi oldu sanki.
Yalnızlığımı paylaştılar benimle, çok güzel dostluklar
edinmeme vesile oldular.
Diğer sayfamın adresini bilmeyen dostlarım için
adresimi burayada yazıyorum:
.
.
Sevgiler
Afet
.
.

Heyyt bee analar neler doğurmuş :)

.
Bu yağlıboya tabloyu Kedikızımın
sayfasından çaldım.
Ziyaret etmek isterseniz işte adresi:
.
.
Siz benim attığım başlıkltaki kasılmama
bakmayın, birden çok gururlandım.
Hoşgörünüze sığınıyorum :)
Sevgiler
Afet
.
.

21 Ağustos 2008 Perşembe

Kendine iyi bak...

''Kendine iyi bak.''
Bir veda değil elveda cümlesidir çoğu zaman.
O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde.
''Kendine iyi bak.''
Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım,olamayacağım.
İstesem de istemesem de.
Sevdim bir zamanlar seni.Hala seviyorum.
Ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum.
Olurda bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.
''Kendine iyi bak.
''Çünkü bundan sonra kendinden başkası
olmayacak yanında sana bakacak.Ben olmayacağım.
''Kendine iyi bak.''Ve beni düşünme.
Çünkü bende seni düşünmeyeceğim artık.
Arama sakın beni,yazma.Çünkü ben yazmayacağım.
Sil beni yüreğinden.Çünkü ben sileceğim.
Fakat yaşanılan,paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum.
Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.
''Kendine iyi bak.''Aramızda geçen her şeye rağmen
benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim.
Aslında bilmem çok önemli değil.
İyi olduğunu varsayacağım.
Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum.
Seni kendinle başbaşa,yapayalnız bırakıyorum.
Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra.
O yüzden iyi bak diyorum.
Aslına bakarsan çok da fazla umursamıyorum.
''Kendine iyi bak.'' derler ve giderler!
Tutkuyla sevenler bazen birden fazla söylerler bunu.
Çünkü onları ayırmak,eti tırnaktan ayırmak gibidir.
Kolay kolay kopamaz onlar.
Süreç çok acı vericidir,yürek parçalayıcıdır.
Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine
''Kendine iyi bak.'' gözleriyle ayrılırlar.
Ta ki umutta sevgi tükeninceye kadar.
Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye kadar.
Tutkunun ötesinde sevenler bir kez ''Kendine iyi bak.''
derler ve giderler.
Onlar bu acıyı
bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler.
''Kendine iyi bak.'' derler ve giderler!
''Bu sözlerin içinde ihanet yok,hiç bir zaman olamaz.
'' derler ve giderler.
En büyük ihanet değil midir aslında seni seveni,
ihtiyacı olanı yüzüstü bırakıp gitmek?
''Kendine iyi bak.'' derler ve giderler.
Seni suskunluğa mahkum edip giderler.
Seni parçalara ayırıp,en büyük parçayı yanlarına alıp giderler.
Seni senden alıp giderler.
Daha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için.
''Kendine iyi bak.'' deyip gidenin geçerli bir nedeni vardır elbet.
Suçlatmaz kendini.
Savaşmadıkları için kızarsın ama suçlayamazsın.
Savaşmışlarsa yenildikleri için kızarsın,
yine suçlayamazsın.
Yenildiğin için kızarsın,yine suçlayamazsın.
Ayrılığın kaçınılmazlığına inandırır seni.
''Kendine iyi bak.'' derler ve giderler!
Elinden umutlarını,düşlerini,sevgilerini alıp giderler.
Bir tek anılarını bırakırlar geride.
Bir de hatırladıkça
göz yaşlarına boğulasın diye unutulmayan nağmeler.
Arkalarına bakmadan çekip giderler
eğer yalnız kalmışsan.
Çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler.
Her şey o saniye orada bitsin,
kapansın bu sayfa isterler.
Bitti diyemedikleri için ''Kendine iyi bak.'' derler.
Kırıldım ve affedemiyorum
diyemedikleri için ''Kendine iyi bak.'' derler.
Seni istemiyorum artık,
hayatımdan çıkaracağım ama bil ki hiç unutmacağım diyemedikleri için ''Kendine iyi bak.'' derler.
Biliyorum çok kanayacaksın
ama daha iyisini yapamıyorum
diyemedikleri için ''Kendine iyi bak.'' derler.
Vicdanlarını rahatlatmak için ''Kendine iyi bak.'' derler.
Çünkü o kan uzun süre akacaktır ve o yara
ASLA kapanmayacaktır.Bilirler.
''Kendine iyi bak.'' bir noktadır çoğu zaman.
''Kendine iyi bak.'' deme bana.
Sadece kötülükler noktalansın isterim ben.
Oysa sen iyisin.
Sen gözümdeki ışık,dudağımdaki tebessüm,
sen içimdeki sevinçsin.
Sen hayatıma renk katan,sen yüreğimdeki çarpıntı,
sen hayatımdaki neşesin.
Sen yolumu aydınlatan,sen dert ortağım,
sen gönül yoldaşım,sen birtanesin.
''Kendine iyi bak.'' deme bana.
Nokta koyma.Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler.
Keşke affedebilsen beni.Keşke bende affedebilsem.
Keşke döndürebilsek zamanı geriye.
Nafile!Ama yine de gitmesen olmaz mı?
Bitmesek olmaz mı?Sen eksikken ben nasıl tam olurum?
Senden kalan boşluğu kimlerle doldururum?
Savaşsak aramıza giren şeytanla olmaz mı?
Hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı?
Hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi?
Hani sevgi eninde sonunda kazanırdı?
Hani hayatta hiç kirlenmeyecek değerler vardı?
Hani en büyük zaferler,
en kanlı savaşlardan sonra kazanılırdı?
Bunların hepsi yalan mı?
Sahiden gitmesen olmaz mı?Bitmesek olmaz mı?
Peki o zaman ...Senin istediğin gibi olsun..
Öyleyse sende kendine iyi bak..!!

Şiir Alıntıdır
.
.

Çelik şarkı sözü

Sen yoluna, Ben yoluma
.

Şu aşkın hiç adaleti yok mu?
Gönülden sevene gönül veren yok mu?
.
Yeminler etsen bir kez daha
Sen yoluna ben yoluma
Ne ben ararım ne sen ara
Sen yoluna ben yoluma
.
Yeminler etsen bir kez daha
Sen yoluna ben yoluma
Bu kez adalet benden yana
Sen yoluna ben yoluma
.
Çelik
.
Fotoğraf; Foto kritik
.
.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Bir çıkmaz sokakta...

.
Ne kadar dönüp dolaşsam, yine de
Hep o çıkmaz sokaktayım çaresiz
Bir umut kırıntısı gözlerimde
Yürüyorum durmadan, dalgın, sessiz
.
Sokak o sokak, bense ben değilim
Sanki bin yıllar geçmiş aradan
Boşlukta bir şeyler arıyor elim
Belki de mahşere dek bulunmayan
.
Yitirdiğim neydi, aradığım ne
Çöken ne yüreğime kurşun gibi
Tanrım! ben mi değiştim söylesene
Yoksa bende zamanlar mı eskidi
.
Bir yerlere varmadan, nasıl böyle
Hiç durmadan akıp gidiyor günler
Yaşam diye verdiğin bu mu söyle
O mu sırtıma sapladığın hançer
.
Bir çıkmaz sokağın sonunda, işte
Suskun ve tek başına seninleyim
Fanilikten ölmezliğe geçişte
Bilmiyorum, söyle bana, ben neyim
.
Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim
Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz
Yürüdüm bir yolun sonuna geldim
Yıkık, üzgün ve paramparça onsuz
.
Ölüm buysa, Tanrım buysa yaşamak
Sil alnımdan yazdığın bu yazgıyı
Ya bir yere çıksın artık bu sokak ,
Ya da öldür içimdeki Tanrıyı!..
.
.

19 Ağustos 2008 Salı

Ben seni sevdimmi?...

.
Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldım, okşadım saçlarını, öptüm
İçtim yudum yudum güzelliğini
.
Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu
.
Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim
Biri vardı ağlayan gecelerce
Biri vardı sana tutkun; o bendim
.
Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük
En solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli kılan bir şeydin
Sen benim bozbulanık gençliğimde
.
Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni?
.
Ümit Yaşar Oğuzcan
.
Fotoğraf: Fotokritik
Kerem Ardıçlı
.
.

ATA' mıza dil uzatanlara.....

Neyzen Tevfik' ten
.

Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın?
Rakı, şarap içiyorsam sana ne?
Yoksa sana bir zararı, içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.
Esir iken mümkün mudur ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et:
Senin gibi dür...lerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.
İşgaldeki hali sakin unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
.
Neyzen Tevfik
.
(1879-1953)...
.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Bu şarkılarda olmasa...

TARKAN
.
Başka bir şarkı ararken tesadüfen Tarkan'ın
en sevdiğim şarkısını buldum...
Sizlerle bir iki gün paylaşayım istedim.
.
.

17 Ağustos 2008 Pazar

Acımız hiç dinmeyecek

17 Ağustos 1999
Bir daha gösterme Tanrım...
.
Oğlum 79/2 tertip olarak vatani görevinin
acemiliğini Erzincan'da yaptı.
Ustalığını İstanbul'a yakın biryerlerde
yapması için çok dua ettim.
Dualarım kabul oldu ve Adapazarına çıktı ustalığı.
Onbeş günde bir trene atladığım gibi
yanına gidiyordum.
Oğluma ve asker arkadaşlarına
güzel yemekler götürüyor, çamaşırlarını eve
getirip yıkıyor, birdaha gidişimde
tertemiz götürüyordum.
Oğlumun sayesinde birsürü oğlum
daha olmuştu, herşey çok güzel gidiyordu.
* * * * *
16 Ağustos pazar günüydü...
Ogün kızımın bir arkadaşının arabasıyla gittik.
Komutanından izin alıp onu Karasu'ya denize götürdük.
O kadar sıcaktı ki kumlara terlikle bile basılamıyordu.
Deniz rengi bile farklıydı, kirli sarı bir renkteydi.
Suyun sıcaklığıda sanki kaynatılmış gibiydi.
Küçük küçük kefal balığı yavruları
suyun üzerinde sanki kaçarcasına sıçrıyordu.
Herkes eline ne geçirdiyse balıkları yakalama derdindeydiler
Hemen yanımızda kumlarda oturan
oldukça yaşlı bir teyze;
"Allah hayıra getirsin kızım, ben çok uzun yıllar öncede
bu durumu yaşamıştım" dedi.
İşte o anda insanın çok kötü bir deprem olacağına
inanası gelmiyor.
Birkaç saat sonra toparlandık,
oğlumu asker ocağına bıraktık ve İstanbul'a döndük.
Kızımla akşam yemeğimizi yedikten sonra ben her akşam olduğu gibi bisikletimi alıp sahile gittim.
Kendime bir çay alıp banklardan birine oturdum.
Her akşam orada oturur Kınalı adanın çakarını seyrederdim
16 Ağustos akşamıda dün akşamki gibi muhteşem
bir dolunay vardı.
Ama bu sefer bir gariplik vardı, sanki denizin üzerinde
bir buhar tabakası oluşmuştu ve garip bir
bakalit kokusu geliyordu.
Sanki çaydanlık sapı yanmış gibi...
Ve gece saat 10 olmasına rağmen kargalar ve serçeler
sürekli ötüşüyor dallarda pır pır ediyorlardı..
Birden içimi garip bir sıkıntı kapladı,
sanki evde kötü bişey olmuş yada olacakmış gibi...
Çayımı yarım bıraktım ve eve döndüm.
Döndüğümde kızım ağlıyordu.
Bir sibirya kurdu 3 küçük yavrusu ve
3 kaniş köpeğimiz vardı.
Ben evden çıkınca hepsi bir ağızdan ulumaya başlamışlar.
Oysa her akşam çıkardım dışarı hiç öyle yapmazlardı.
Apartman sakinleri yöneticiye şikayet etmiş,
yöneticide gelip kızıma bağırıp çağırmış.
Ben eve geldikten sonrada biraz uludular, oyalamaya susturmaya çalıştım.
Herzaman üçlü koltukta yarularıyla oturan sibiryalı
yavrularını koltuğun altına taşıdı.
Kanişlerde diğer koltukların altına girdiler.
Nerden bileyim ..
Onlara kızdığım için öyle yapıyorlar zannettim.
Çok sıcak olduğu için gece 2 gibi yatabildik.
Bir süre sonra sarsıntıyla uyandım, önce yatağımda
köpekler kaşınıyorda sallanıyor zannettim,
biraz doğrulup baktım köpekler yanımda değildi...
İşte o zaman anladım :(
o sallantıya rağmen kızımın odasına koştum
o da telaşla giyinme çabasındaydı.
Oyüzden hep derim ki hava ne kadar sıcak olursa olsun
sakın çıplak yatmayın, üzerinize paçalı birşeyler giyin.
Kızıma korkmamasını söyledim
Ama o arada yeraltında çok korkunç uğultu geliyordu
korkmamak mümkün değildi.
Hemen elimize büyük birer spor çanta alıp
yavru köpeklerimizi ve kanişlerimizi topladık.
Kediler zaten çoktan dışarı çıkıp ağaçlardaki yerlerini almışlardı...
Biz toparlanıp dışarı çıkana kadar yarım saat geçmişti
Komşular bırakın çıkın diye avaz avaz bağırıyorlardı.
Komşularımızdan biri arabanın radyosunu açtı,
ve deprem merkezi İzmit, Adapazarı dediğinde
benim dünyam durdu :(
Telefonlar kitlenmişti, çarşamba gününe kadar
hiç haber alamadan bir noktaya gözümü dikip transa geçtim
Çarşamba günü oğlum aradı ablası oğlum ve ben birbirimizin sesini duyduk ve sanki yeniden doğduk.
* * * * *
Yollar kurtarma çalışmaları nedeniyle kapalıydı.
13 Gün sonra gördüğümüz manzara ve koku korkunçtu...
15 gün önceki o güzelim Adapazarından eser yoktu.
15 gün önce ailesiyle mutlu yaşayan insanlar onları kaybetmenin derin aılarını ve yaralarını taşıyordu.
15 gün önce milyarder olan insanlar 2 ekmek için
saatlerce o sıcakta kuyrukta bekliyordu.
* * * * *
Oğlumun yanına ulaştığımızda bambaşka bir Serhan' la
karşılaştım .
Gözleri dolu doluydu, o neşeli yavrumdan eser yoktu.
Asker olduğu için ilk kurtarma çalışmalarına onlar gitmişti
Çok yaralı ölü çıkarmış, çok bebekler kucağında ölmüş,
çok kol bacak kesmek zorunda kalmıştı.
Daha fazlasını anlatmak istemiyorum...
Aradan 9 yıl geçmesine rağmen hala toparlanamadı.
Şimdi oğlum uyurken odasına bile girmiyorum
hala en ufak bir titreşimde yatağından fırlıyor.
* * * * *
Hiçbirimiz unutamadık unutmayacağız.
Allahım bir daha gösterme ne olur...
17 Ağustos gecesi her şey 45 saniyeye sığdı.
Zamanın durduğu,
saatlerin akrep ve yelkovanlarının donduğu45 saniye geride kaldığında,
gecenin karanlığı yüzyılın felaketinin siluetlerini taşıyordu.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yaşanan acının
ve depremin yıkıcı gücünün akıl almaz boyutları ortaya çıktı.
Deprem bölgesine ilk koşanlar,
yaşananlara tanıklık edenler ise gazeteciler oldu.
Objektifler, kameralar enkazları taradı, anaların,
çocukların gözyaşlarını tüm dünyaya aktardı,
yardımların dağıtımında yaşanan aksaklıkları ortaya çıkardı.

O günlerin fotoğraf karelerine sığmayan acıları
bundan sonrası için birer ibret belgesi olarak önümüzde duruyor. Depremde yitirdiğimiz canların,
sönen ocakların sadece alın yazısı olmadığını biliyoruz.
İlgisizliğin, başıboşluğun faturasını o 45 saniyenin sonunda
Türk halkının ödediğini unutmayacağız.
Ve unutturmayacağız...
17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde
yaşamlarını yitirenlerin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz...

Fotoğraflar ve alttaki yazılar alıntıdır.
.
.